5 Ağustos 2012 Pazar

EGEMENLİK, KAYITSIZ, ŞARTSIZ TELEVİZYONUN(DU)!*

Aşağıda ki yazı bana ait olmakla beraber bir kitap için yazmakta olduğum bir taslaktır. 

EGEMENLİK, KAYITSIZ, ŞARTSIZ TELEVİZYONUN(DU)!*

Televizyon sözcüğü, Yunanca  “uzak”  anlamındaki ‘tele’ ve Latince “gör” anlamındaki ‘visio’ sözcüklerinden üretilmiştir. Uzağı görmemiz için tasarlandığı söylenen aletin bu gün yanı başımızda olan birçok şeyi göremememizi sağlaması (ya da umursamamamızı) ve dağınık bir bilinç oluşturması ise işin vahim tarafıdır.  1923 yılında İngiltere’de icat edilmesi ile başlayan bu sürecin 20. Yüzyılı 21. Yüzyıla güvenle taşıyacağı umudunu taşıyanlar epey yanıldı. En azından bir gelişmişlik göstergesi olduğu varsayılarak böyle düşünülüyordu şüphesiz. Ama yine İngiltere’de 1760-1850 yıllarında süregelen Sanayi Devrimi ve 1914’den 1945’e kadar süren birinci ve ikinci dünya savaşları ile yorulan dünya insanlarına yeni bir oyuncak lazımdı. İşte bu vazifeyi televizyon üstlendi. İcadından bu güne bilgi dolaşımını sağlaması gerekirken görüntü ve bilgi kirliliğini fazlasıyla üstlenen (ideolojileri dayatan)  televizyon, üretilen her icat gibi hizmet etmesi gereken yönleri çoğu zaman ıskaladı. İktidarların ya da muhalefetlerin, para babalarının, televizyon sahiplerinin, kalitesiz televizyoncuların, yapımcıların, reklamcıların yani halktan çıkar sağlamaya çalışan tüm menfaat sahiplerinin ekmeğine yağ sürülmüş oldu. Üstüne bilgisiz ve bilinçsiz ailelerin ve bireylerin çaresizliği eklenince kaosun fitiline ateş çoktan verilmiş oldu.  
Reginald Damerll "hiçbir çocuk ya da yetişkin TV izlerken daha fazla TV karşısında kalarak daha iyi konuma gelmez. Gereken beceriler o kadar basittir ki henüz yeteneksizliğinden dolayı TV izleyemeyen bir çocuk duymadık" der.  Neil Postman’ın ve Cemil Meriç’in söyledikleri ise birbirlerinin sağlamasını yapar sanki.  Postman’a göre: Televizyon okuma kültürünü yok etmiştir. Halbuki zihinsel gelişim için okuma eyleminin yerini hiçbir eylem tutamaz. Seyirci olmak için hiçbir beceri gerekmez. "Televizyon okuma-yazma kültürünü genişletmez ve pekiştirmez. Tersine, okuma-yazma kültürüne saldırır. Televizyon, herhangi bir şeyin devamıysa eğer, on beşinci yüzyıldaki matbaanın değil, 19. Yüzyılın ortasında telgraf ile fotoğrafın başlattığı geleneğin devamıdır." (Postman, 1994: 96)
Meriç ise “Televizyon kültürü diye bir mefhum tanımıyorum. Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur. Televizyon seyrederken şuurumuz yarı uykudadır. Bu itibarla seslerin ve renklerin cümbüşü ile bir kat daha sarhoşlaşır ve kendimizden geçeriz. Televizyon, şuurdaki son pırıntıları da yok eden bir cehennem makinesidir. Kişiyi gerçek hayattan koparan. Yokluğa, boşluğa, şuursuzluğa açılan bir kapı... Bu korkunç tiryakilik, kurbanlarını batılılaştırmaz, batırır. Kültürün dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: Kitap. Televizyon kültürü, kültürle münasebetlerini kesmeye karar verenlerin uydurduğu bir yalandır. Batının bütün fuhşiyatını haremimize taşıyan bu kanalizasyonun hayırlı bir işe yarayacağını ummak büyük iyimserlik olur. Eskiler "medenîleşmek, frengileşmektir" demişler. Televizyonun cömertçe dağıttığı medeniyet de bu çeşit bir medeniyet"  diyor.( Meriç, 1986: 404)
Bunca televizyon karşıtı görüşe rağmen televizyonun faydalarını da görmezden gelmemek gerekir. Kimi birçok kişide televizyonun faydalarından söz eder. Sonuçta her evde olan bir aleti ve neredeyse ırksal arkatipsel bir devinimi olan televizyonu hayatımızdan çıkarmak için çok geç kaldık. Ama bu geç kalmışlığımızın devamının gelmemesi gerekir. İşte bu iyi bir medya okuryazarı olmakla çözümlenebilecek bir sorun olabilir. “Neyi okumalıyım” , “Neyi izlemeliyim”  i bilinçli sorup gerçekçi cevaplarla buluşturabilirsek televizyon ve diğer medya organları görevini doğru yerine getirebilir. İşte bu kolaj hem bunu sağlamaya yönelik bir toplama olmayı hedefler. Tüm öğretmen (eğitimci) ve öğretmen adaylarına umarız klavuzluk eder.  "Öğretmen öğrencilere malzemeyi, üzerinde düşünmeleri için sunar ve öğrenciler kendi düşüncelerini ifade ederlerken o da önceki değerlendirmelerini yeniden gözden geçirir" (Freire, 2003: 58) Paulo Freire ‘nin dediği gibi gerek öğrenci gerek öğretmen burada öznedir. Doğru olan ve yapmamız gereken televizyon, internet ve diğer tüm medya organlarını kullanırken gerçekle yüzleşmekten geçer. “Yüzleşme noktasında ne mutlak cahiller ne de yetkin bilgeler vardır; sadece halen bildiklerinden daha fazlasını öğrenme girişimi içindeki insanlar vardır. “ (Paulo Freire -Ezilenlerin Pedagojisi )
* Televizyon egemenliğini her zaman üst düzeyde koruyamayacak olsada 
(internet ve sosyal medya nedeniyle ) egemenlikten payını her zaman almasını bilecektir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUM YAZMAKTAN VE PAYLAŞMAKTAN KAÇINMAYIN.YORUM YAZAN ARKADAŞLARA TEŞEKKÜRLER.