Üniversitelerin size vereceği en önemli şey ne eğitim-öğretim,ne kampüs, ne güzel erkek ve kızlar ne de sonsuz sosyal imkanlar. Üniversite size sadece ve sadece bakış açısı kazandırır.Öğretim ilke ve Yöntemleri dersini aldığım Yrd.Doç.Dr. Ömer Faruk Tutkun önermişti bu filmi. Yine satır aralarındaki önemli mesajları alan öğrenciler benim gibi bir kenara not etmiştir kimbilir filmin ismini. Açıkçası filmin hint yapımı olduğunu öğrenince daha çok şaşırdım.Film hem kör hem sağır olan bir kızın hikayesini anlatıyormuş.Genel olarak fragmandan aldığım izlenim ve filmdeki müzik kullanılış stili bakımından Wong Kar Wai ile sinemasal bir akrabalığı olduğu söylenebilir.Filmi izledikten sonra Sanjay Leela Bhansali hakkında ve filmography'si hakkında bir şeyler yazarım şüphesiz.
1 Ekim 2011 Cumartesi
Üniversitelerin asli görevi gerçeği görmenizi sağlamaktır!
Üniversitelerin size vereceği en önemli şey ne eğitim-öğretim,ne kampüs, ne güzel erkek ve kızlar ne de sonsuz sosyal imkanlar. Üniversite size sadece ve sadece bakış açısı kazandırır.Öğretim ilke ve Yöntemleri dersini aldığım Yrd.Doç.Dr. Ömer Faruk Tutkun önermişti bu filmi. Yine satır aralarındaki önemli mesajları alan öğrenciler benim gibi bir kenara not etmiştir kimbilir filmin ismini. Açıkçası filmin hint yapımı olduğunu öğrenince daha çok şaşırdım.Film hem kör hem sağır olan bir kızın hikayesini anlatıyormuş.Genel olarak fragmandan aldığım izlenim ve filmdeki müzik kullanılış stili bakımından Wong Kar Wai ile sinemasal bir akrabalığı olduğu söylenebilir.Filmi izledikten sonra Sanjay Leela Bhansali hakkında ve filmography'si hakkında bir şeyler yazarım şüphesiz.
etiketlemekgerek:
black,
Sanjay Leela Bhansali,
Wong Kar Wai
Eğitimin Holiganizmi Tetiklemesi
Eğitimin temel görevi bireyi bilinç sahibi kılmaktır.Oysa sistemdeki sorunlar ve çıkmazlar bireyi kendine düşman etmekte bir nevi eğitim holiganizmi yaratmaktadır. Aslında kitle içindeki bastırılmış şiddet gereksinimini ve hayatı boyunca önünde el pençe divan durduğu devlete bu sayede bir mesaj vermektedir. Söylediklerimin yansımalarını The Football Factory ve Green Street Hooligans isimli filmlerde kısmen görebilirsiniz. Merak ettiğim bir başka konu ise holiganizm ile ilgili filmler yapılırken ülkemizi uzun süre meşgul eden şike olayları acaba buna benzer yapımlara dönüştürülemez mi? Bence ortaya çok ilginç şeyler çıkabilir.Ayrıca konu ile ilgili farklı bir yazıyı ve yukarıda bahsettiğim iki filmin fragmanını buraya ekliyorum.
The Football Factory trailer
Green Street Hooligans trailer
HOLİGANİZM FUTBOL VE ŞİDDET OLGUSU
Holiganizmi psikolojik açıdan nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Önce Holiganizm kavramını tanımlamak daha sonra holiganizmin tarihsel seyrine bakmak psikolojik dayanakların anlaşılmasına katkı sağlar. Holiganizm en yalın ifadeyle spordaki terördür. Seyircilerin maç öncesinde, maç anında ve maç sonrasında güçlü bir kitle psikolojisi eşliğinde çevreye vermiş oldukları sözlü yada fiziki zararların yani taraftar agresyonunun (şiddetçiliğinin) genel bir ifadesidir. Görünürde futbol maçını seyretmek günün ya da haftanın stresini atmaya aracı olan sıradan bir etkinliktir. Ancak sosyal etkinlikler görünürdeki anlamının dışına çıkarak zamanla yeni işlevlere kapı aralayabilir ya da etkinliğin temel misyonunda yön değişikliği söz konusu olabilir. Bu değişikliklere bazen bireysel eğilimler neden olur bazen de siyasal organizasyonların propaganda ihtiyacı sebep olur. Avrupa da spordaki şiddet 19. YY sonlarından 20. yy son çeyreğine kadar ağırlıklı olarak siyasal- ekonomik ve etnik temelli şiddet unsurları barındırıyordu. 20. YY son çeyreğinde bu etkenler hala söz konusu olsa da bireyin düşünce dünyasındaki değişimler, sosyal aidiyet, aile kavramında -yüzyılda kontrolsüz değişime bağlı olarak ortaya çıkan- yapısal farklılaşma holiganizmin genişlemesine neden olmuştur. Artık Holiganizm kişinin iç dünyası tarafından tetiklenebilen bir sorun olarak ortaya çıktığından, psikoloji ve psikiyatrinin de ilgi alanına konu olmuştur.
Futbolun vatanı olarak kabul edilen Britanya Krallığında holiganizm kurumsal ya da örgütlü bir yapı içinde ifade alanı bulmuştur. Britanya Krallığında ki taraftarların kulüp seçimine bakıldığında genel yapı şu: Bir kulübe taraftar olan bireyler sosyo-psikolojik-ekonomik özellikler bakımından birbirine benzemektedirler. İrlanda’nın bağımsızlığını savunan kulüpler var ve taraftarlar aynı savunu etrafında birleşmişler. Bununla beraber Katolik mezhebine aidiyetin ifadesi olarak ön plana çıkan kulüpler olduğu gibi karşıtı olarak Protestan kulüpler de var. Ayrıca varlıklı kişilerin desteklediği kulüplere rastlamakta mümkün. Bu yapı dışarıdan bakıldığında bariz bir şekilde görünmektedir. Hakeza ispanyada ki kulüplerde etnik ve bölgesel aidiyet kulüp taraftarlığı tercihinde önemli bir rol oynamaktadır. Barcelona Katalanlarla, Athletic Bilbao Bask bölgesiyle, Real Madrid ise egemen sistemle paralel olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde de futbol terörünün oluşmasında benzer manzaraları görmek -Avrupa kadar yaygın olmasa da- mümkündür. 1967 deki Kayseri - Sivas maçında Alevi - Sünni çatışmasında 40 kişi hayatını kaybetmiştir. Diyarbakır – Yozgat maçında Kürt - Türk çatışması, Elazığ – Bingöl, Konya - Diyarbakır maçlarında benzer nedenleri görmek mümkün.
Etnisite, ekonomi ve mezhepler tarih boyunca savaşların en güçlü gerekçesi olmuştur. Bu unsurlarda ifade şeklinin en etkilisi şiddettir. Bu nedenler statlara yansıdığında, holiganizmin tarihsel dayanaklarının izahı olarak düşünülebilir. Soruda ifade etmiş olduğunuz psikolojik dayanaklar ise holiganizmin bireysel ve kişilik yapılarıyla ilgili boyutun analiz edilmesiyle açıklanabilir.
Kazanma tutkusu ve üstünlük insanlık tarihi boyunca hep varlığını göstermiştir. Savaşlar ve spor, bir ölçüye kadar, insanlığın insan üzerindeki egemenliğine olan tutkunluğunun kurumlaşmış şeklidir. Birey gücü ölçüsünde üstünlük davranışları sergiler. Gücünün yetmediği durumlarda kitlesel güce dahil olarak egemen ve baskın olma taleplerini sürdürür. Bu talep arayışı bireyin kişiliğine göre farklılık gösterse de normal olan her insanda bu arayış vardır. Aslında hepimiz bir yönüyle üstün olma eğilimi içindeyiz ve bu eğilim birçok davranışımızın temel tetikleyicisidir. Bu üstünlük arayışının spordaki şiddete yansıması konusunda ise şunları söyleyebiliriz. Sporda şiddete yönelen kişi saldırganlığa eğilimdir. Aslında İnsanoğlu saldırganlığa eğilimlidir. Psikanaliz bu güdünün çok güçlü temellere sahip olduğunu ve birçok davranışın ortaya çıkmasında tetikleyici bir işleve sahip olduğunu iddia eder. İnsanın saldırgan eğilimleri tarihsel gerçeklik tarafından da onaylanmaktadır. Tarihin hemen her döneminde insanoğlunun savaş olgusuyla yaşaması bu gerçekliğin en belirgin ispatıdır. Nitekim toplumsal kurumların (Aile, devlet, din, okullar… vb) başat işlevleri arasında bireyin rehabilite edilmesi gelmektedir. Eğitim kavramının tanımında yer alan “Bireyin toplumsallaştırılması süreci” işlev olarak şiddet eğilimli kişiyi topluma kazandırma ve kültürel normlara uymaya hazırlamayı esas alır.
Saldırganlık tabii bir gerçeklik, sosyal kurumların işlevi ise bu gerçeklik karşısında bireye bir normsal anlayış kazandırma ve toplum içinde daha uyumlu olmasını sağlamaktır. Sosyal ve eğitim kurumlarının İşlevi bu olduğuna göre insanlar neden statlarda şiddete başvuruyor? Ya da neden şiddeti bir ifade aracı olarak kullanıyor? Bu soruların yanıtlanması sorunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlar.
Sporda şiddet varsa bu öncelikle bireyin toplumsallaştırılmasını amaç edinmiş kurumların (Aile ve Eğitim kurumlarının) işlevlerinde bir sorun olduğunu göstermektedir. Buda bireye verilenle bireyin ihtiyaç duydukları arasında bir uyumun olmadığını göstermektedir. Bu noktada bireysel rehabilitasyon kadar kurumsal rehabilitasyona ihtiyaç duyulduğunu söylemek mümkündür. Aslında söylenecek çok var. Ancak biz sorunun çerçevesine sadık kalarak psikolojik etkenlere dönecek olursak şunları söylemek mümkün:
- Her sorunda sık sık ifade edilen Ailedeki ilişki biçimi holigan davranışların ortaya çıkmasında da etkilidir. Holiganizm bir şiddet ifadesidir. Ailede şiddet gören dışlanan birey bir taraftar olarak kendini ifade etme yönteminde şiddeti kullanabilir.
- Çağımızın insanı yalnızdır. İç dünyasında bir arayış var. Kendini ifade etme gereksinimi duymakta ve bu ifade şeklini en gür biçimde dillendirebileceği ortamlar aramaktadır. Bu ortamların en ulaşılabilir olanlarının başında spor gelmektedir.
- Kentleşmeyle beraber insanlar daha çabuk yorulmaya başladılar. Kentin gerginliği sürekli insanı stres altında bırakarak olumsuz bir enerjinin birikmesine neden olmaktadır. Biriken bu enerjiye Psiko-sosyal açıdan bakıldığında, bu enerjinin seyircileri günlük hayatlarının dışına çıkartarak taraftarların farklı kimliklerle bu faaliyetlere katılmasına neden olduğunu görmekteyiz.
- Birey taraftar kitlesi içinde kendi kimliğinden sıyrılarak kitle psikolojisiyle hareket etmektedir. Kitle içindeki tahrik edici eylemler bireyin içindeki şiddet olgusunu harekete geçirerek şiddet davranışının sergilenmesine neden olur.
- Şiddet içerikli filmlerin, şiddet araç gereçlerinin ( silah, bıçak… vb ) rağbet gördüğü bir gerçektir. Bunun farkında olan medya grupları (spor medyası) içeriğinde provokasyona ve seyirciği tahrik etmeye dönük ifadelere çok sık ve fazla yer vermektedir. Kitle iletişim araçlarının bireyin davranışlarını etkilediği gerçeğinden yola çıkarak medyanın bu noktada büyük bir etkiye sahip olduğunu görmekteyiz.
- Medyayla beraber son dönemlerde internetin de spordaki şiddeti önemli ölçüde etkilediğini söyleyebiliriz. Örneğin kişisel sitelerde ve mail gruplarında karşıt taraftarların söz düelloları içeriğinde küfürlü ifadeler barındırmakta ve şiddeti özendiren söylemlere sık sık yer verildiği gözlenmektedir.
- Alkol tüketimi holigan davranışların ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahiptir. Bilincini yitiren birey şiddete daha açık olabilir ve şiddeti tetikleyici davranışlar sergileyebilir. Örneğin Alkollü bir Glasgow Rangers taraftarının Katolikleri hedef alan bir pankart açması Celtic taraftarlarının şiddete başvurmasını tahrik edebilir.
- Kezman kendisini İsa'nın misyoneri gibi görüyor. Mısır'da bir takım, gol attıkları zaman topluca secde ediyorlar. Bu tür tutumlar sizce nasıl okunmalı?
Futbol ile din arasında özel bir bağ kurmanın çok isabetli olduğunu söylemek bence biraz zor. Din olgusun futbolda ifade bulmasının temeli insanların Yaratıcıdan kendilerine yardım etmesinin (Duanın) ifadesidir. Ancak bu sadece sıradan basit bir dua olarak düşünüldüğünde tespit çoğu zaman yetersiz kalabilir. Örneğin İskoçyada Celtic ve Glasgow Rangers takımlarının taraftarlarında bir mezhepsel -dinsel farklılık söz konusudur. Celtic takımı Katoliklerin, Glasgow Rangers takımı Protestanların
takımı olarak bilinmektedir. Birçok Avrupalı takımın formasında haç işaretini görmek mümkün. Bu, dinin yaşamın her alanında ifade bulabileceğinin göstergesidir. Biraz önce özel bağ yok derken söylemek istediğimiz bu ilişkinin parti seçiminden arkadaş ortamına, kişilerin oturacağı semti tercihine kadar yaşamın birçok alanında mevcut. Sadece futbola özgü değil.
Kejman futbol aracılığıyla İsa’nın öğretilerini yayma amacındaysa, Mısırda ki futbolcular gol sonrası secdeye kapanarak islam’ın her alanda var olabileceği mesajını verme amacını taşıyorlarsa bu tutum ile model kişinin etkileme gücü arasında bir ilişkiden bahsedilebilir. Futbol aracı kılınarak düşüncenin propagandası yapılmış olur.
- 2007'nin Kasım ayında, Fenerbahçe Teknik Direktörü Zico, "Türkler futbolu sanki bir din seviyesine çıkarıyor. Bu zaman zaman beni korkutuyor" demişti. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Futbolla yatıp futbolla uyanan ve azımsanmayacak bir kesim var. Gündelik işlerini futbola feda eden, hayata futbol yada tuttuğu takımın penceresinden bakan futbolla ilişkisi varlık nedeniyle özdeşleşebilecek bir kitle var. Tarih boyunca insan hayatında en büyük etkiyi dinler bırakmıştır. Dolayısıyla bir insanın tercihlerindeki abartıyı ifade etmek için bu tür bir benzetme yapılabilir. Zaman zaman çevremizi gözlemlediğimizde taraftarların futbola yüklediği anlam gerçekten çok abartılı ve çoğu zaman yaşam verimliliğini olumsuz etkiliyor. Düz bir açıdan bakıldığında maç seyredilir ve seyir anında kişi bunan zevk alır. Zico’nun gözlemleri bu ilişkinin dışına taşınmış olan bir taraftar kitlesinin varlığını fark etmesiyle ilişkilidir.
- Hakan Şükür'ün sözlerinden sonra gelişen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu tabloyu nasıl okumak gerekiyor?
- Hakan Şükür'ün sözlerinden sonra gelişen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu tabloyu nasıl okumak gerekiyor?
Hakan Şükür olayı bir medya grubunun tamamen çarpıtmasıdır. Bu grup Mahalle baskısını, Türkiye Malezyalaşıyor mu? Tartışmasını başlatırken neyi amaçladıysa Hakan ŞÜKÜR olayında da aynı şeyi amaçlamıştır. Hakan ŞÜKÜR’ün Kutlu doğum etkinlikleri çerçevesindeki dilek ve temennilerini futbolun siyalaşması olarak yorumlamanın mantıklı bir izahı yok. Çünkü şiddetin önlenmesine dönük ve mutlak surette desteklenmesi gerek bir düşünceyi böyle bir noktada yorumlamak olsa olsa kastidir.
— Taraftarlık ve dindarlık arasında bir bağ olabilir mi?
Elbette bağ vardır. İran - Amerika maçında Müslümanların çoğu İran’ı destekledi. Yukarıda değindiğimiz örnekte olduğu gibi Avrupa’da bazı takımların dinsel bir kimliği var. Bunu dinin ve futbolun tabiatının birbiriyle uyumlu olduğu şeklinde yorumlamak yerine dini propaganda için ya da dini inancın daha gür bir şekilde ifade edilmesi için futbol ifade alanıdır. Din ise ifade edilendir.
— Ölümüne futbol gibi sloganlar var. Futbol sevdası modern dünyada herhangi bir boşluğa tekabül ediyor mu?
Ölümüne Futbol sloganı heyecan ve kitlesel ruh halinin abartılı ifadesidir. İfade düzeyinde kalmasında sorun yok. Annelerin çocuklarına “Sana kurban olurum” derken bir sevgi abartısından bahs edildiğini görürüz. Anneler kurbanda olabilir. Ancak o anki ifadenin temel amacı kurban olmak değil. Ancak futbol ölüm gibi sonuçları oluşturma potansiyelini her zaman taşıdığından tedbirli olmak gerekir. Futbol sevdası ise çok değişkenlidir. Bunu stres ve gerginliğin boşaltımı olarak düşünebileceğimiz gibi, yaşamımızda derin bir anlam boşluğunu doldurmanın arayışı olarak da düşünülebiliriz. Futbol sevdasında ki abartı yalnızlığımızın ifadesi, gerginliği deşarj etmenin yoludur.
Yazan:Maruf BEÇENE Kaynak:http://www.aktuelpsikoloji.com/artikel.php?artikel_id=252
etiketlemekgerek:
Green Street Hooligans,
holigan,
holiganizm,
The Football Factory
30 Eylül 2011 Cuma
Blok flüt Trajedisi,Okullarda müzik eğitimi ve Les Choristes
Türkiye'nin nüfusuna ortalama 80 milyon dersek (Tuik her ne kadar 31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 73.722.988 kişidir desede) bu kitlenin en az yarısının yani 40 milyon kişinin elinden blokflüt denen insanı müzikten ve sanattan soğutan bir alet varken öğrencilerimiz ve insanlarımızdan üstün müzikal bir yetenek beklememiz bence beyhude bir çabadan ibaret.Üstelik nefesli çalgılar en zor çalgılardır.Bunun pedogojik ve fiziksel olarak çocuğa pek yararı olduğunu düşünmüyorum.İşte bu noktada niye blokflüt lan başka enstrüman mı yok diyen bir kişi bile yok. Üstelik bizim insanımız flütü neresi ile çalacağını bilmiyor!Ve üstelik bu mallığı vay be diye izliyor olmamız da cabası.
İsviçre Fribourg Üniversitesi elemanı Psk. Maria Spychiger’a göre okulda daha çok müzik eğitimi alan çocukların dil öğrenme yetenekleri normal eğitim görenlere göre daha çok gelişmektedir. Spychiger’ın araştırmasında yaşları 7 -15 arasında değişen çocukların bulunduğu 70 sınıfın yarısına, matematik ve dil derslerinden artan zamanlarda, haftanın 5 günü fazladan 45 dakika müzik eğitimi verilmiş, diğer yarısı müzik eğitimini haftada 1-2 saat almayı sürdürmüştür. 3 yıl sonra değerlendirilen veriler, fazladan müzik dersi alan çocukların dil dersinde daha başarılı oldukları gözlenmiştir. Daha az müzik eğitimi alan kontrol grubu ile matematik başarıları arasında bir fark gözlenmemiştir (Edwards, 1997).”
Kaynak:EDWARDS, Rob; “Children Learn Faster to the Sound of Music” (Müziğin Sesiyle Hızlı Öğrenen Çocuklar), New Scientist, May 1996, Çeviren: ESKİOĞLU, Itır.
Sen 40 milyon insana flüt öğret ama koskoca ülkeden flüt ile ilgili bir tane bile virtüöz çıkmasın! Trajikomik değil mi? Flütü götü ile çalmaya yeminli bir nesil oluşturma çabamız ısrarla ve kararlılıkla devam ederken bize bu aleti neden öğretmeye çalışıyorlar kimdir bunu müfredata koyan halk düşmanı merak ediyorum. Umarım flütlerin gazabına uğrar bu insanlar. Oysa Les Choristes adlı bizde KORO olarak bilinen fransız filmi müziğin doğasına ve öğrencilerin eğitimi ile ilgili güzel doneler veriyor.Bizim bazı konuları tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.
Kaynak:EDWARDS, Rob; “Children Learn Faster to the Sound of Music” (Müziğin Sesiyle Hızlı Öğrenen Çocuklar), New Scientist, May 1996, Çeviren: ESKİOĞLU, Itır.
etiketlemekgerek:
blok flüt,
Koro,
Les Choristes,
müzik eğitimi
29 Eylül 2011 Perşembe
Eğitim Neyi Seçer?
"Trainspotting" filminin başlangıç cümleleri sanırım bunun cevabını veriyor:
'Hayatı seç. Mesleğini seç. Kariyerini seç. Kocaman bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinesini seç. Arabanı, CD çalarını ve elektrikli ev aletlerini seç. Sağlığını, düşük kolestrolü ve dişlerine ilk günkü gibi bakmayı seç. Yatırıma en yüksek faiz veren ve borçlara en az faiz uygulayan bankayı seç. Pembe panjurlu bir ev seç. Arkadaşlarını dikkatli seç. İyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. O güzelim fabrikada üretilmiş en güzel elbiselerini seç. Dini ve dua ederken ne olduğumuzu düşünmeyi seç. O salak televizyonun karşısında oturup o salak programları seyrederken sürekli tıkınmayı seç. Sonunda da sefil bir evde yalnız başına geberip giderken yerini senin yerine geçmek için seni kandıran bencillere bırakmayı seç. Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına sıçmayı seç. Geleceğini seç. Hayatı seç... Ama neden böyle bir şey yapmayı isteyeyim ki?"
etiketlemekgerek:
manifesto,
Trainspotting
OKULLAR BİZİ YOK EDİYOR
Friedrich Nietzsche eğitim için: "kamu yararı adına bireylerin yok edilmesidir" der. Bu süper quote/alıntı Albert Einstein'ın "Yaratıcılığımın önündeki en büyük engel eğitimimdir" sözüyle birlikte okunursa bu gün ülkemizdeki eğitim fakültelerinin neden sığır yetiştirdiği ve akademik kadroların basiretsiz oluşunun temelindeki sorunu düşünsel bağlamda açıklar sanırım.
Türkiye'nin işlevsiz üniversitelerden ve okullardan arındırılması gerek.Eğitimde ki bu kaos ancak bir yıkımla yeniden inşa edilebilir.AYNI BUNUN GİBİ!!!
Türkiye'nin işlevsiz üniversitelerden ve okullardan arındırılması gerek.Eğitimde ki bu kaos ancak bir yıkımla yeniden inşa edilebilir.AYNI BUNUN GİBİ!!!
etiketlemekgerek:
Albert Einstein,
eğitim,
fight club,
Friedrich Nietzsche,
kaos,
last scene,
üniversite
Bir Hiç ve Bir Piç olmak üzere
Hepimiz aynı bokun içindeyiz.Belki bu yüzden yıllar önce Dario Fo şöyle demiş: "Boğazımıza kadar boka batmışız, o yüzden başımız dik yürüyoruz..."
Üniversitenin bitmesine 1 seneden daha az kaldı.Yaşım sınıf arkadaşlarımdan biraz büyük ama görüntüm hala bebito.Bu da bir işe yaramıyor artık.Ergen sohbetleri,güzel kadınlar,eğlence anlayışına sıçtığımın üniversite festivalleri ve bir sürü naylondan insan.Farklı üniversitelerde eğitim almama ve farklı farklı ortamların havasını solumama rağmen hala bir açlık(bilgiye ve öğrenmeye) hala bir tedirginlik hissi var. Hiç bir şey öğrenmemişlik hissi. Dervişin teki ''Bin yıl da okusam,ne bilirsin diye sorsalar bana HADDİMİ BİLİRİM'' demiş ya şimdi 17-18 yaşında bıyığı terlememiş ergen kızlar(kızlarında bıyıkları var tabi) ve oğlanlar ortalıkta Homeros edasıyla dolaşmıyor mu fitil oluyorum. Öğretmenleri ve akademisyenleri işe hiç katmıyorum. Sanki bir ekol yaratmışlar gibi bilmiş tavırlar,laf kalabalıkları ve fantazi dünyaları çoktan çökmüş kuru gürültü.Bana bir akademisyenin makalesinin adını söyleyin ben size onun nasıl biri olduğunu söyleyim dermişçesine yazılan burdan köye yol olur minvalinde yazılar,sığ araştırmalar ve beceriksiz debelenmeler. Hocalar böyle olunca talebelerinde balon olması çok doğal haliyle.Neyse çöpe giden yıllarımın acısı var bende. Sizin hiç bir yeriniz acımıyor mu? Eğer öyleyse yediğiniz kazıklar sizde bağımlılık ya da alışkanlık yapmış demektir. Ve en nihayetinde bu işin seni beni bizi sizi yok. Çöpe dönen insan yığınları, bir işe yaramayan en temel beceri ve bilgilerden yoksun çöpten adamkadınlar var ortalıkta.Yazık ülkeye,tarihe,toprağa yazık!
İŞTE HENDEK İŞTE DEVE bizi aptallaştıran bu sisteme parmak atamasada çentik atmaya geliyor.
etiketlemekgerek:
akademisyenler,
bok,
çöplük,
Dario Fo,
derviş,
Homeros,
makaleler,
sistem,
üniversite eğitimi
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





