28 Aralık 2011 Çarşamba

ÖMER DİNÇER 2012 İÇİN NE DEDİ: ÖĞRETMENLİĞİN GELECEK HARİTASI

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA



Soru: 2012 yılında kaç öğretmen ataması yapılması planlanıyor?

Bakan Dinçer: Bu konuda bilgim yok. Ben elimden gelen çabayı ortaya koyacağım. Geçtiğimiz yılda da öğretmenlerin mağdur olduğunu düşünüyoruz. Onu da telafi edebilir miyiz diye yoğun çaba sarf edeceğim. Ama elimizden ne geliyorsa, hükümet bu konuda bizim için neyi uygun görüyorsa onu yapmak için elimizde imkan olacak.

''MEB'de öğretmen planlaması için ilk kez bir birim''

Soru: Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adayları var, bir tarafta bakanlığın öğretmen ihtiyacı var. Bunları dengelemek adına genel bir planlama konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Bakan Dinçer: Şunun farkına varılması gerektiği kanaatindeyim. Eğitim sistemi üzerine konuşuyorsanız temelde onun çekirdeğinde öğretmen olur. Bugün siz altyapınızı dünyanın en iyi altyapısına dönüştürebilirsiniz, yeteri kadar dersliğe sahip olabilirsiniz, bilişim teknolojilerini en fazla kullanan ülke de olabilirsiniz, ancak öğretmeniniz nitelikli değilse ve öğretmenlik mesleğine kendini adamamışsa o zaman bütün bunların etkisi çok sınırlı kalacaktır. Eğitimin niteliğini, seviyesini belirleyen ana öge öğretmenin kendisidir. Bu yüzden bizlerin her birisi öğretmen ve öğretmenlik mesleği üzerine konuşurken bunun farkında olarak meseleleri yorumlamak ihtiyacındayız. Bizim genelde meselelere baktığımızda daha çok öğretmenin bizatihi kendisi veya öğretmenlik mesleğinin kendisi üzerinde durmaktan çok, çokça atama, ücret ve maaş meselelerine odaklandığımızı görüyorum. Tabii ki bunlar da çok önemli. Bunlar üzerinden de fikir yürütmeli, tartışma yapmalıyız, ama sadece bunlar üzerinden yapacağımız tartışmalar yetersiz kalacaktır.
Türkiye'de pek çok gencimiz bugün öğretmen olma konusunda sıkıntı yaşıyorsa bunun sorumlusu biziz, tedbirini almak da bize düşer. O yüzden Milli Eğitim Bakanlığında ilk kez öğretmen ihtiyacının planlamasıyla ilgili bir birim kuruyoruz. Bunun, gelir gelmez yaptığımız ilk faaliyetlerden birisi olarak altını çizecek olursak, konuya verdiğimiz önemi de göstermiş oluruz. Biz çok popülist bir şekilde dışarıda atama bekleyen öğretmenlerimize 'Siz hiç merak etmeyin, biz işte şöyle yapacağız, böyle yapacağız' deyip birtakım vaatlerde bulunabilirdik. Ama şimdi ben sizlere soruyorum, bu işin hangisini tercih ederdiniz: Ortada fotoğrafı çok açık ve net belli olan bir probleminiz varken geçici ve insanların gönlünü alacak birkaç söz söyleyip, işi orada bırakmayı mı; yoksa kalıcı, sorunu görüp, o sorunu çözecek tedbirleri almayı ve ona dair stratejileri de zaman içinde uygulamayı mı tercih ederdiniz? Ben doğrusu, belki bir siyasetçinin kolayca tercih etmeyeceği bir yolu tercih ettim, çünkü bana göre o sorun bu ülkenin temel sorunlarından birisidir, çözüleceği zaman da uygun stratejilerle yürütülmelidir. Bu strateji rasyonel bir zemine oturmalıdır, siyasi veya sübjektif bir zeminden çıkarılmalıdır.
-''YÖK ile iş birliği yaptık''
Biz öğretmen kaynaklarının planlanması ile ilgili çalışmalar yürütüyoruz, eğitim fakültelerinin eğitiminin niteliğinin geliştirilmesiyle ilgili tedbirler için hazırlık yapıyoruz. Bunun için YÖK ile işbirliği yaptık. Öğretmen Milli Komitesi ile ilgili çalışmaları birlikte yürütüyoruz. Öğretmenlerimizin çalışma şartları, sosyal imkanları, ücretleri, kariyer planlamaları ve mesleki gelişimleriyle ilgili bir bütünlük içerisinde bir hazırlık yapıyoruz. Bu açıdan bakıldığı zaman öğretmen meselesinin eğitimin odak meselesi olduğunu ve öncelikle çözülmesi gerektiğini ifade etmek gerekir.
''Sadece KPSS'ye dayalı bir öğretmen seçme süreci yetersiz''

Soru: Önümüzdeki yıllarda öğretmen atamaları sadece KPSS sınavı sonuçlarına göre mi yapılacak, yoksa mesleki yeterlilikler de göz önünde bulundurulacak mı?

Bakan Dinçer: Sadece KPSS'ye dayalı bir öğretmen seçme sürecinin hem yetersiz olduğunu hem de öğretmenlerimize haksızlık yaptığını düşünüyoruz. Tabii ki öğretmenlerimizin ülke içerisinde ve eğitimli insanlar arasında genel kültür, toplumsal sorunlara duyarlılık itibariyle daha farklı nitelik taşımaları gerektiği kanaatini ben de taşıyorum. Belki KPSS bunu ölçüyor, ama aynı zamanda mesleki alanda çok başarılı bir öğretmenimizin KPSS'deki puanının düşük olması sebebiyle onun kendi mesleğini icra etmesine dair sorunlar da yaşadığını görüyoruz. Öyleyse biz sadece KPSS'ye dayalı bir seçme süreci yerine alan sınavlarının da yapıldığı bir seçme sürecini uygulama imkanına sahip olmalıyız kanaatindeyim. Bunun için bir altyapı çalışması yürütülüyor. Şayet biz onu bu yıl yetiştirebilir ve öğretmenlerimiz için alan sınavı yapabileceğimiz bir altyapıyı tamamlarsak, doğrusu ilk fırsattan itibaren, ben öğretmenlerin hem KPSS hem de alan sınavlarından sonra atanmaları konusunda birtakım düzenleyici tedbirler almak istiyorum. Bu altyapı çalışmalarının tamamlanmasıyla ancak mümkün olabilecek bir uygulama.
Öğretmenin seçim süreci sadece sınavla da yeterli olmamalı, öğretmenlerimizi seçerken, az önce çerçevesini çizdiğimiz saygınlıkta bir mesleği icra edecek bir öğretmen için de yine aynı saygınlığı temin edecek, tesis edecek bir seçim sürecinin oluşturulması lazım. Ama ülkemizdeki sorunların büyüklüğü, aynı anda binlerce öğretmeni birden almak gibi durumla karşı karşıya kalmamız başka tür seçim süreçlerini uygulama imkanı vermiyor. Başka ülkelerde, Finlandiya'da, Singapur'da, Kanada'da, eğitimde başarılı olan ülkelerde baktığımızda hem öğretmenin yetiştirilmesi hem de öğretmenin seçim süreci oldukça titiz bir çabayla ortaya konuluyor. Doğrusu bizim ülkemiz için de bütün bunlara ihtiyaç olduğu söylenebilir.

''Bu süreç, başlangıçtan itibaren tanzim edilmeli''

Soru: Eğitim fakültelerinin kontenjanlarıyla ilgili yeni YÖK Başkanı ile görüştünüz mü?

Bakan Dinçer: Hem önceki YÖK Başkanımızla hem de mevcut YÖK Başkanımızla bu konuda prensip kararına vardığımızı söyleyebilirim. Her iki başkanla da bu meseleleri konuştum. Öğretmen ihtiyacıyla öğretmen arzı arasında bir uyumun sağlanması zorunluluğu gözüküyor. Bu zorunluluğun temel sebebi şu; aslında öğretmen okullarından mezun olan çocuklarımızın önemli bir kısmı öğretmenlik hayaliyle mezun oluyorlar. Bir üniversiteyi, bir fakülteyi bitirdiğinizde mutlaka kamuya gireceksiniz ve kamu çalışanı olacaksınız veya mutlaka devlet okullarında öğretmen olacaksınız diye bir kural yok, ama genelde ülkedeki eğitimin yüzde 97, yüzde 97,5'luk bir alanını devletin kaplaması, kapsaması sebebiyle belki öğretmenlerin önemli bir kısmının da devlette istihdam edilme hayali kurduğunu var sayarak söylemek lazım ki bu süreç başlangıçtan itibaren tanzim edilmeli. Bu açıdan çocuklarımızın hem hayallerini yıkmamak, kendi geleceklerine dair tasavvurlarını gerçekleştirebilecekleri bir imkan vermek adına bile buna ihtiyaç var kanaatindeyim. Ben kendileriyle konuştum prensipte mutabakatlarımız var. Bizim buradaki ihtiyaç planlamasına ve talebe göre onlar da kontenjanlarını gözden geçirecekler.

Soru: En çok hangi branşta öğretmen ihtiyacı var?

Bakan Dinçer: Şu anda ihtiyaç duyduğumuz, sınıf öğretmeni, okul öncesi öğretmenine çokça ihtiyacımız var. Değişik alanlardaki öğretmen ihtiyaçlarını zaman zaman kamuoyuyla paylaşıyoruz. Onu yeri geldikçe duyurmakta yarar görüyorum.


26 Aralık 2011 Pazartesi

Gece nerede, hangi anda başlar?

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA


Gece nerede, hangi anda başlar? Buna hangimiz karar verebildi? Gecenin geleceği, geldiği, indiği, sardığı, gömdüğü, hep birer benzetim olarak söylenebilir; gecenin üzerimize kapanmakta olduğunu, bizi ezeceğini hepimiz gördük. Hangimiz, kaçınılmaz olduğu bilinen şeyler karşısında bile, kendini biraz daha aldatmaktan, bu kaçınılmazdan kaçılabileceği, belki de bu korkulanın başa hiç gelmeyeceği umuduna- bütün boşluğunu bilerek-kapılmak çocukluğunu göstermekten utanç duydu? Hiçbirimiz, dense yeridir sanırım. Gecenin çoktan bastırdığını bildiğim halde daha yeni yeni akşam oluyormuş gibi yazı yazmaklığım, kolaylıkla, yapıntının özel özgürlüğünden dem vurarak açıklanabilir; öykücü, öyküsüne istediği yerden başlayabilir demek, güç olmasa gerek. Ama bu başlangıcı seçerken kendimi hala bir takım umutlara, boş avuntulara salmış olmuyor muyum?
Gece, yazdığım gibi, ağır ağır yayıldı ovaya, sonra tepeleri de boğdu.

Bilge Karasu-GECE

BİR KIYAFET OLARAK:BURKA

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA


Murathan Mungan, "Çador" adlı romanında burka*yı şöyle tarif ediyor;

"burkalarının altında yalnızca kadınlar kaybolmuyor. erkeklerin bütün hayal güçleri, imgelemleri de tükeniyor. kadınların yüzü bomboş bir çöle dönüşüyor ve bu çöl, kadının bir serap olarak bile görülmesine izin vermiyor. kadını kendinden yapılma bir çölde, kendi çölünü bekleyen bir çadıra dönüştürüyorlar. kadınların bütün imgesi kapatıldıkları çadırların içinde çürüyor. dünyadan boşalmış kadınlarla birlikte, erkeğin gözleri siliniyor, zihninde kaybolmaya başlayan kadın imgesiyle birlikte geçmiş yok oluyor, gelecek ümitsizleşiyor, bellek ve hayal gücü bulanıyor."

* Burka, her taraftan kapalı, giyenin önünü görmesi için yüz kısmı kafesli çarşaf. Taliban yönetimi zamanında Afganistan'da giyilmesi zorunlu hale getirilmişti. Yeni yönetimle serbest bırakılmasına rağmen, halk bazında büyük bir değişim görülmemiştir. Bunun dinî, geleneksel ve sosyal sebepleri olduğuna dair yorumlar yapılmıştır. Şu anda yaygın olarak Afganistan, Pakistan ve Hindistan'ın kuzey bölgesinde rağbet görmekle beraber, dünyanın hemen her yerinde kullanılmaktadır.


ilginç bir röportaj ise severek dinlediğim Prince ile yapılmış,şaşırdım yine:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1053974&Date=25.06.2011&CategoryID=82

25 Aralık 2011 Pazar

Julio Cortazar:Unutulamayan öykülerin hepsi aynı özelliğe sahip

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

Julio Cortazar’a göre “unutulamayan öyküleri[n] hepsi aynı özelliğe 
sahip”: 
[Onlar] anlatılan basit olaydan çok daha geniş, sonsuz bir gerçeklikle 
ilintililer,  bu yüzden görünen içeriğin sadeliği ve metnin kısalığı
kuşku duyulmayan bir güçle bizi etkiler.  Ve belli bir zamanda bir 
konu seçen ve ondan bir öykü çıkaran kişinin bu seçimi—bazen o 
bunun bilincinde olmadan—küçük olandan büyük olana, bireysel ve 
dar kapsamlı olandan insan ruhunun özüne olan masalsı açılımı
içeriyorsa, o büyük bir öykü yazarıdır.  (“Öyküde Konu” 18)

kaynak: Cortazar, Julio. “Öyküde Konu”.  Adam Öykü 20 (Ocak-Şubat 1999): 17-18



Judy Moody Üniversiteye Gidiyor: Bir O ekSİKTİ

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA


Harika! Muhteşem! Müthiş! Judy'nin matematik yeteneği üzerinde çalışılması gerekiyor, davranışlarını ise söylemeye bile gerek yok! Bu yaştan sonra çarpım tablosu mu ezberleyecek? Cumartesi günleri ders mi çalışacak? Ama Judy, über üniversiteli süper tarz sahibi özel öğretmeniyle tanışıp üniversite hayatını gördüğünde, matematiğe karşı hissettiği sözel nefret, radikal bir değişim göstererek sayısal mutluluğa dönüşüyor.

Küçük Üniversiteliye merhaba deyin.


MEGAN McDONALD'ın yazdığı çocuk kitabı "Judy Moody" diğer mala bağlayan çocuk kitaplarından pek ayrılmadığı gibi çevirisini yapan insanlara da bir çift sözüm var."über üniversiteli süper tarz sahibi özel öğretmeni" ne yahu! Çevirinizi yirim!?!


KÜÇÜKBİRNOT:judy moody and the not bummer summer bir de filmi var bu kahramanın.O da tabi ki boktan sayılır.




NÜFUSU GENÇ MEDYASI YAŞLI BİR ÜLKE OLARAK:TÜRKİYE

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

Türkiye yaş ortlaması 29,3, Milliyet köşe yazarları yaş ortalaması 75! ABD yaş ortalaması 36,8, New York Times köşe yazarları ortalaması 45.

Türkiye'de gazete okurlarının yaş ortalaması ise 36 imiş.

CNN Worlwide'ın başı Mark Whitaker 53, bizde ki muadili Uğur Dündar 69 yaşında!

Medya yaşlı kurtların elinde anlayacağınız.Sonra bu gençlik niye gazete okumaz diye sorarlar.Hiç kurtla kuzu aynı sofrada kahvaltı yapar mı be canım!

Tahakkümün Tahammülü Diye Bir Şey Var

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA



 'tahakküm', diye homurdanıyor joe, 'bir polistir. tahakküm, bir papazdır. bir başkandır; bir silahtır; nükleer bombalardır, napalmdir.'
Deirdre, tahakküm, kanun yazan ve ceza veren bir yok-tanrı'dır diyor.
'toplumdan hayatta kalış satın almak amacıyla senin hayatının saatlerini satıyor.'

Felsefenin öldüğü gün - Casey maddox

BİRNot: Deirdre İrlanda mitolojisinden güzelliği ile insanları etkileyen bir kadın.İrlanda'da kız çocuklarına  verilen genel bir isimmiş ayrıca.Bizde ki "Fatma" ya da "Ayşe" ye denk kanımca.

FİNAL HAFTASI Bir Gece Vakti Aklıma Gelen:Eylemsizlik ve Merkezkaç kuvveti

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

Final haftası aklıma olmadık şeyler gelir.Ya bir yerde duyduğum şarkının hangi albümde olduğu,şarkıcının ismi gibi şeyler ya da bir kitap ismini (ya da bir filmi) hatırlamakla geçer zaman ansızın. Bu sefer gecenin bilmem kaçında milletin dötünde pireler uçuşur rüyalarında filler çakışırken aklımda Eylemsizlik ve Merkezkaç kuvveti nedir yahu diye güzide soru takıldı.Bir türlü bir örnekle aklımda somutlaştıramadım durumu.Newton gece gece beynimi fazla zorladın.Fikir teatisi çipim yandı haberin olsun. SİZİN AKLINIZA NE GELİR EN YOĞUN OLDUĞUNUZ ZAMANLAR!?!

24 Aralık 2011 Cumartesi

İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı-Jean Jack Rousseau

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA


Jean Jack Rousseau “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” adlı kitabında 
şöyle diyordu: “İnsanların sahip oldukları bilgiler içinde en fazla yararlı ve en az 
ilerlemiş olanı, insan hakkındaki bilgi gibi görünüyor. Delphes tapınağındaki yazıtın 
(“kendini tanı”), tek başına ahlakçıların bütün iri kitaplarından çok daha önemli ve 
güç bir temel kural içerdiğini söylemeye cesaret ediyorum.*
Çünkü insanlar kendilerini tanımaya başlamazsa,insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı nasıl bilinebilir. (Cenevre'li,mesleksiz,işsiz,parasız ve hiçbir toplumsal estate ile bağlantısı olmayan Rousseau)

* Jean Jack Rousseau. (1982);  İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, Say Kitap 
Pazarlama, İstanbul, s. 88.


23 Aralık 2011 Cuma

FATİH PROJESİ VE EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN GELECEĞİ

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

YAPTIM OLDU. 1 AY KADAR OKUYUP,DİDİNİP YORULMAMA SEBEP OLAN "FATİH PROJESİ VE EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN GELECEK HARİTASI" ADLI ÇALIŞMAM SONUNDA BİTTİ. EKSİKLERİ YOK MU ELBET VAR.AMA BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ ÖĞRETMENLİĞİ BAŞTA OLMAK ÜZERE GENEL OLARAK EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN FATİH PROJESİNE MESAFELERİNİ ÖLÇMEK ADINA HİÇTE FENA OLMAYAN BİR GİRİŞİM DİYEBİLİRİM.ZATEN HENÜZ BÖYLE BİR ÇALIŞMA DA YOK.YAKINDA VERİLERİ,YAZDIĞIM MAKALEYİ VE DİĞER DOKÜMANLARI PAYLAŞACAĞIM.

20 Aralık 2011 Salı

AKILLI IBM İŞ BAŞINDA-IBM KidSmart Program

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

IBM ile iş birliği içinde yürütülen “Akıllı Çocuk” proje kapsamında özel olarak geliştirilen yazılımların olduğu kullanıcı dostu teknoloji terminalleri sayesinde çocuklara bilişim teknolojileri konusunda temel yetenekler kazandırılacakmış.

Bu projeye ve uygulanan ülkelere ileride daha detaylı olarak geri döneceğim. Şimdilik bilin-görün istedim.

19 Aralık 2011 Pazartesi

ANNELER VE OĞULLAR-HAİN EVLAT ÖKKEŞ

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA
Kadınlar zayıftır, ama analar kuvvetlidir -Victor Hugo 

hain evlat ökkeş
Bir kadın, anne olana kadar çocuktur -August Strindberg

16 Aralık 2011 Cuma

BİZE BASİTÇE BİR İZAH GEREK

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

If you can't explain it simply, you don't understandit well enough.
Eğer basitçe izah edemiyorsan, yeterince iyi bilmiyorsundur.
Albert Einstein

13 Aralık 2011 Salı

ORMANDA BİR KURŞUN KALEM: MURAT MENTEŞ

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

Açıkçası Sakarya Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi Kültür Ve Turizm komisyonunu kutlamak lazım. Son zamanlar çok sağlam konferans duyuruları yapılıyor. Murat Menteş'in dublörün dilemmasını okuyan biri olarak bende bu konferansa katılmayı umuyorum.(korkma ben varım adlı kitabını henüz okuyamasam da) Her ne kadar son zamanlar içine Nihat Genç kaçan bir Murat Menteş görmek beni fazla memnun etmese de ve şiir kitaplarından haz almasam da romancılığında ki hiperaktifliği seviyorum. Söyleyecek bir çok sözüm var ama onları konferansa saklıyorum.

11 Aralık 2011 Pazar

GÜZEL GÖRMEK GEREKİR Kİ

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA


283. Hakîkatler güneşine anlatış bir perdedir.
Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 921)



“Denizden buharlaşarak meydana gelen sis, denizi göstermediği gibi candan kopup gelen söz de cana perde olur. Hikmetten bahsetmeye girişmek pek yüce, bir işle uğraşmaktır. Fakat hakîkatler güneşine anlatış da bir perdedir. Dünya, köpük gibidir. Hakk’ın sıfatları denize benzer, fakat köpük, yani dünya, denizin rengine, güzelliğine perde olmuştur. Köpüğü gidermeye, ortadan kaldırmaya çalış ki, denizin güzelliğini görebilesin. Halbuki sen, denizin köpüğüne
takılıp kalıyorsun. Bilmiyorsun, bilmiyorsun ki köpük denizi sana göstermemektedir. Dünyada gördüğün suretlere, resimlere, geçici güzelliklere dalma, onlar hakkında düşünceler yürütme! Gördüğün resimler, süretler zamanla kaybolup giderler. Nasıl saçlar, sevgilinin yüzünü, gözünü örterse, güzelliğini göstermezse harfler de sözün özünü örter. Bu yüzden
harf kabuğunu kırmak gerektir. Sen her hayali, perdeyi açan bir şey sanırsın, o hayali gönlünden at gitsin. Çünkü asıl sana perde olan, o hayaldir.

Ey can sen düşüncenden ibaretsin, gül düşünürsen gül bahçesinde olursun, diken düşünürsen dikenlikte… 
Ya sen sezgiyle seslendiğim can! Bir ucun gönlümdeyken, düşüncenle hangi alemlerdesin?”


ÖN YARGILAR&HAŞMET BABAOĞLU VE NİĞDE GAZOZU

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

ÖN YARGILARIMDAN BİRİ: BİRİNİ İLK GÖRDÜĞÜMDE BANA APTALCA BİR İZLENİM VERİYORSA O BENİM İÇİN ARTIK SADECE APTALDIR. ONUN DİĞER TARAFLARINI GÖRMEM. VE SANIRIM BAZEN FARK ETMEDEN BU YÜZDEN SAHİCİ İNSANLAR KAYBETTİĞİM OLUR. İŞTE HAŞMET BABAOĞLU BUNLARDAN BİRİ. NASIL MI?

bu resimdeki yazıyı bende uzun zamandır dillendiriyorum Haşmet  ağa bey



Ben Haşmet Babaoğlu'nu sadece spor yorumcusu olarak tanımışım bu güne dek. Oysa bir kaç yazısını okuyunca beynimin fotoğrafını çekmiş bu adam dedim.Sosyoloji mezunu olduğunu belli ediyor bir çoklarına göre. Kalbimden geçeni yazmış dediğimde oldu. PAZAR NOTLARI gerçekten güzel derlemelerle dolu. Bazı cümleleri bir yerlerden mi alıyor yoksa hepsini kendi mi yazıyor merak ettim. Kendi yazıyorsa ayrıca tebrik ettim. Birde Niğde Gazozu seviyormuş o da. KAHROLSUN ŞU ÖN YARGILAR!!!



Pazar notları: En derin yaramız!

Korkma! Kendini tekrar etmek kötü değildir. Kötü olan, tekrar edecek bir "kendi"nin olmayışıdır. 
***
Sürekli yenilenmeye çalışan, hep yeni bir şeyler peşinde koşan sanatçılara; müzisyenlere, ressamlara, yazarlara bakarım... Ve hep şu dramatik yenilgiyi görürüm: Ya piyasanın koşullarına yenilmişlerdir ya da içlerinde giderek büyüyen "acaba artık sevilmiyor muyum?" korkusuna! 
***
İnsan ""ini nasıl doldurabilir? Şüphesiz tekrar ederek! Hayatı, sevinçlerini, kederlerini, bildiklerini ve "kendi"ni bir tespih gibi çekerek... 
***
Bizdeki klasik müzik konserlerinde, operalarda falan dikkatimi çeken bir şey var: Malum, böyle ortamlarda "eğitim şart"cı kesimden pek çok orta yaşlı hanım oluyor. Çok sevdikleri deyimle söyleyeyim; "çağdaş" görünüp davranmaya özen gösterdikleri her hallerinden belli! Zarif insanlar olduklarına, hayat tarzlarının onları "seçkin"leştirdiğine inanıyorlar. Ama... Fuayede kahve, çay, su kuyruğunda nasıl hoyratlaştıklarını, birbirlerini nasıl itiştirmeye, başladıklarını izlemek gerek! Darılmasınlar ama onlara baktığımda, geçmişi uzun bir toplum mühendisliği projesinin sonuçlarının hâlâ ne kadar eğreti durduğu gerçeğini görüyorum. 
***
Gerçekten tutkulu ilişkiler güneşi ne kadar severlerse sevsinler, kalabalıkların "büyük gözaltı"ndan kaçmak için gece yaşarlar. Çünkü tutkunun tek katili"başkaları"dır. 
***
Başlangıçta, birbirinizi dünyada yalnız ikiniz varmış gibi seversiniz. Sonra bir bakarsınız ki, çevreniz rengi değişiveren arkadaşlıklar, geveze tanıklıklar, sessizliği ürkütücü derin kuşkular, alaycı gülümsemeler, iğneleyici bakışlarla çevriliymiş! O zaman işte "başlangıç" geride kalır, bazen sevgi de! 
***
Soğuk bize der ki, "yaşamaya mecbursun!" Sıcak der ki, "yaşıyorsun ve bu güzel bir şey!" Kedilere dikkatle bakan herkes bu yalın gerçeği kavrar. 
***
Ya kaplumbağalara, salyangozlara bakanlar ne görürler? "Kabuğuna çekilmek zayıflık değil, güçtür." 
***
O filmin (Une Semaines de Vacances) şu sahnesini hiç unutamam... Orta yaşlı bir adam bir ilkokulun soğuk ve loş koridorlarında dolaşmaktadır. Yüzünde tuhaf bir ifade vardır. Karşılaşmak istemediği eski bir dost karşısına çıkmış gibidir. Genç bir öğretmen onu boş sınıflardan birine sokar. Adam velidir ve çocuğunun problemlerini anlatmak için gelmiştir ama şimdi avuçları terlemekte, boğazı düğümlenmektedir. Genç öğretmen adama döner ve sorar: "Bu ilk geri dönüşünüz mü?" 
***
Okul... Bizim en derin yaramızdır. Ama itiraf etmekte zorlanırız.


niğde gazozu içen herkes zaten benim arkadaşımdır be Haşmet  ağa bey


Pazar notları: Kardeşini sevmek!

Gençliğimde hayatla kavgalıydım. Mutsuzdum, karanlık ve karamsardım. Orta yaş beni hayatla barıştırdı. O gün bugündür, aramız iyi! Ama "hayata tutkuyla bağlı" olduğunu iddia eden insanları hiç anlayamadım. O başka şey çünkü! Misafir olduğu evi satın almaya çalışan birinin görgüsüzlüğü var o insanlarda! 
***
Ivan Illich'i bilir misiniz? Tıp biliminin iyi niyetinden kuşku duymamız gerektiğini, zorunlu okul eğitiminin bizi köleleştirdiğini anlatmıştı. Teknolojik ilerleme yalanlarını ortaya sermişti. Onun 70'lerde söyledikleri yeni yeni kafalarımıza dank ediyor. Illich insanın halis erdem sahibi olabilmesi için şu üç temel gerçekle cesurca yüzleşmesi gerektiğini söylerdi: 1) Acıyı asla ortadan kaldıramayacağız. 2) Bütün hastalıkları tedavi edemeyeceğiz. 3) Mutlaka öleceğiz.
***
Hayatı doyasıya yaşamak için ölüme "öcü" gibi davranmak gerektiğini sananlara şaşıyorum. Korkuyla kavrulan bir ruh neyin keyfini, değerini, güzelliğini kavrayabilir ki, hayatınkini kavrayabilsin! 
***
Diyorlar ki, insan kendine güvenmeliymiş!! İyi de neyine? Güvenilmeyecek adama güvenmediğinizde kimse sizi ayıplamaz. O halde neden kendinize güvenmediğinizde uygunsuz bir şey yapıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz? Neden kendine güvenmeyenlere "zavallı" gözüyle bakılıyor? Başkasına neden güvenirsiniz? Bunu güveni elde edecek özelliklere, böyle bir donanıma sahip olduğu için. O halde kendinize de ancak bu donanıma sahipseniz güvenebilirsiniz. Gerisi boş avuntudur, kendini aldatmadır. 
***
Gençken kan bağına dayalı kardeşliği ve kardeş sevgisini küçümserdim. Özgür tercihe dayanmadığı; aile kurumunun kapsayıcı ve baskıcı dilini kullandığı; bizi başkasında olsa katlanamayacağımız şeylere katlanmak zorunda bıraktığı için... Sonra yaşım ilerledikçe kardeş sevgisinde kendine özgü bir "hikmet" bulmaya başladım: Kardeşini sevmek, kaderini sevmek gibi bir şey. 
***
Mutsuzluktan en kolay ama en mağrur kaçış ahlakçılıktır. 
***
Philippe Sollers'in şu sözü her seferinde derinden düşündürür ve ürpertir beni: Şeytan, işlerin çıkar gözeterek, hesap kitapla ve bayağılık içinde yürümesini ister. Böyle olmadığında bozulur ve iftira atar. 
***
Nedense erkeklerin kendi arzularını, duygularını, iç dünyalarını sorgulamadan yaşadıklarına inanılır. Yanlıştır, hatta yalandır bu. Kadınların inandığı bu yalanı güçsüz görünüp paçayı kaptırmamak için erkekler uydurmuştur.
***
Aşk zamanla asla uzlaşmaz, direnir. O yüzden aşkın geleceği yoktur. Gelecek geldiğinde de aşk yoktur.


8 Aralık 2011 Perşembe

Bizim Oğlan/Kız Okuyor Diyenlere:BOK OKUYOR!

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA


VAKTİ ZAMANINDA BİR STK İÇİN HADİ KÜTÜPHANEMİZE KİTAP BULALIM DEDİĞİMDE MİLLET BANA İÇİNDEN KIÇIYLA GÜLMÜŞTÜ. Kİ BU ARKADAŞLARA KÜTÜPHANEDE OLMASINI İSTEDİĞİNİZ KİTAPLAR VARSA YAZIN DEMİŞTİM.CİN ALİ'Yİ DÜNYA KLASİKLERİNDEN ZANNEDEN VAR AH BENİM YALNIZ VE GÜZEL ÜLKEM.
BU AÇIDAN ÜNİVERSİTELERİ BOK İÇİNDE BONCUK BULMAK OLARAK NİTELENDİRMEK NE YAZIK Kİ HİÇTE GARİP BİR TESPİT DEĞİL.MAKALELERİN YALANCISIYIM. 



• Öğrencilerin önemli bir bölümü düşük bir okuma kültürüne 
sahiptir. Oranı düşük olsa da bir yıl içinde hiç kitap okumayan 
öğrencilerin varlığı, üniversite öğrencisi için beklenmedik bir 
durumdur.  
•  Kız öğrencilerinin erkeklere oranla okuma etkinliğine daha 
fazla süre ayırdıkları görülmektedir.  
•  Öğrencilerin önemli bir kısmı okumamalarını ekonomik 
sorunlara dayalı nedenlerle açıklamaktadır. Ancak alt düzey 
sosyo-ekonomik sınıf içinde olduklarını belirten öğrencilerin 
üst düzey sosyo-ekonomik sınıfta yer alan öğrencilerle eşit 
okuma oranına sahip olması ileri sürdükleri bu nedeni 
doğrulamamaktadır.  


•  Öğrencilerin büyük bir bölümü okumalarını engelleyen en 
önemli neden olarak çalışma yoğunluğu ve ekonomik 
sorunları ifade etmektedir. Bununla birlikte öğrencilerin, bir 
gün içinde yaptığı dinlence faaliyetlerine oranla okumaya çok 
daha az zaman harcadıkları görülmektedir.  
• Üniversite öğrenimlerinin ilk yıllarında daha az okuyan 
öğrencilerin, son yıllara doğru okuma eğilimleri artmaktadır. 
Ancak tespit edilen bu oran, bir üniversite öğrencisi için olması
gereken düzeyin oldukça altındadır.  
• Ebeveyni düşük eğitim düzeyine sahip olan öğrencilerin 
okuma alışkanlıklarının da zayıf olduğu, buna karşın eğitimli 
anne-babanın çocuklarının daha yüksek bir okuma kültürüne 
sahip oldukları görülmektedir. 
•  Öğrencilerin önemli bir bölümü kütüphanelerden yararlanmamakta ve kütüphaneye gitmekten zevk duymamaktadır.  
• Kütüphane kullanımı konusunda kız öğrenciler erkek 
öğrencilere kıyasla daha istekli durumdadır.  
• Beklenenin aksine sosyal bilim öğrencileri fen bilimi 
öğrencilerine oranla kütüphane kullanımından daha az zevk 
almaktadırlar. 
•  Kız öğrencilerin televizyon izleme ve müzik dinlemeye olan 
eğilimi erkek öğrencilerden daha yüksektir.  
•  Öğrencilerin yarıya yakını vakitlerinin önemli bir kısmını
televizyon izlemeye, müzik dinlemeye ve bilgisayar kullanmaya 
ayırmaktadır. Buna karşın kitap okumaya ayrılan süre söz 
edilen faaliyetlerin toplam süresinin çok altında kalmaktadır.  

Bilgi Dünyası 2008, 9(2):431-465    Üniversite Öğrencilerinin Okuma Alışkanlığı                       




Okumanın bir üst leveli olarak"Bir düşünebilseniz" (Şuara, 113)

7 Aralık 2011 Çarşamba

THE ELEPHANT'S BATH/FİLİN BANYOSU-Hikayeler interaktifleşiyor ama Hayal gücü!

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA
THE ELEPHANT'S BATH/FİLİN BANYOSU
10 yaş altı çocuklar için oldukça eğlenceli olduğu söylenen ve gerek tablet bilgisayarlarda gerekse akıllı telefonlarda Gideros Mobile tarafından programlanan bu interaktif hikaye bu işle uğraşanların ve Fatih Projesi ile öğrenme nesnesi oluşumunda örnek alınabilecek uygulamalardan. Hikayeyi her ne kadar eğlenceli bulmasam da (oldukça sıradan ve hayal gücünden yoksun) uygulamanın kullanım ağı ve ücretsiz olması işin hoş kısımları.Buna benzer interaktif hikayeleri daha detaylı işleyeceğim burada. Ama uygulamayı bizzat kullanmak için İphone u olan bir arkadaş bulsam hiç fena olmaz:)
Benzer bir uygulma Bir Kar masalı içinde yapılmış. Detaylı bilgi için http://www.dunyaagaci.com adresinde yayıncı ve yazar bilgileri mevcut.




Filin Banyosu ekran görüntüleri-1

Filin Banyosu ekran görüntüleri-2

Filin Banyosu ekran görüntüleri-3

GELECEĞİN MÜZİĞİ: İPHONE İLE MİNİ ORKESTRA:ATOMİC TOM

0 OLMASA MEKTUBUN YAZDIĞIN YORUMLAR OLMASA

Geleceğin müziği derken şarkıdan bahsetmediğimi anlamış olmanız lazım.Şarkıyı icra etme yöntemi ileride bizde de çokça görülecek bir durum olacak.Belki müzik dersleri bile bu şekilde verilecek şüphesiz.Akort derdi yok enstrüman derdi yok. Tabi ki analog ses gibi olmaz belki ama bu da değişimin yan etkileri,getirdikleri olacak.

 Atomic Tom adlı rock grubu "Take me out" adlı parçalarının tanıtımını İ-phone kullanarak yaparlar ve olaylar gelişir. Güzel ve akıllıca hazırlanmış bir reklam stratejisi de denebilir buna.