EĞİTİMLE İLGİLİ YAZILARIMI WWW.ANKARAKAFASİ.COM adresinden müzik ile ilgili yazılarımı bedavakritik.blogspot.com adresinden takip edebilirsiniz. Bura ile şimdilik ilgilenmeye ne yazık ki pek zamanım yok. Görüşmek üzere...
17 Ekim 2013 Perşembe
ANKARA KAFASI ve Diğer Sitelerim: TAKİPTE KALIN
29 Ağustos 2013 Perşembe
ANKARA KAFASI ÖZEL DERS İLANI
12 Ağustos 2013 Pazartesi
DERSİNİZİ VERMEYE GELDİM
1 Temmuz 2013 Pazartesi
Başbakana Mektup-Gezi Hatıra Ormanı Anısına
Sevgili Başbakanım,
Öncelikle bu mektuba sayın mı diyerek yoksa sevgili mi
diyerekten başlasam diye epeyce düşünmedim değil. Zaten mektup yazmaya aşina
bir nesil de değiliz. Sonuçta sevgili diyerek başlama düşüncesi birkaç saniyemi
aldı almasına ama bu benim yüzde ellinin içinde olduğum düşüncesini hemen
aklına getirmesin. Bilirsin bizim ülkede “ya yanımdasın ya karşımda”
anlayışının bitmesi IMF’ye olan borcumuzun bitmesi kadar kolay bitmeyecek
görünüyor. Bense etiketlenmekten pek haz almam. Laf şor etsinler istemiyorum.
Şucu, bucu diyenlere ayar olmuşumdur ezelden. Ama sayın diye başlayıp da
muhalefetten sayılmakta; aramızda bir mesafe varmış gibi gözüksünde istemedim
açıkçası. Sen Başbakansın bende bu ülkenin sade vatandaşıyım. Aynıyız yani;
insanız. Ki bazen senin insan olduğundan şüphe etmiyorda değilim. Yaşına rağmen
bu tempo maşallah dedirtecek cinsten vallahi. Proje üstüne proje, gezi üstüne
gezi, açılış üstüne açılış! Bu enerjiyi nereden buluyorsun ne yiyor ne
içiyorsun bilmek isterim. Yenge sana iyi bakıyor anlaşılan. Kendine iyi bak
zaten, ölümlü dünya şunun şurasında. Bende dediğim gibi ne ölümüne muhalefetim
ne de “beraber yürüdük biz bu yağmurda” diyebilirim sana. Kısacası iki arada
bir derede kalmış sade bir vatandaş olarak ne içindeyim çemberin ne de büsbütün
dışındayım. Vallahi neresindeyim onu bende pek kestiremedim. Bildiğim tek şey
en az senin kadar şaşkın olduğum. Canını sıkmak gibi olmasında nereden çıktı
yahu bu “Gezi Parkı” eylemleri? Laf olsun diye bu soruyu soruyorsam Allah beni
Kamer Genç’e çevirsin! Ne kadar ciddi olduğumu anladın sanırım. Ben eylemlerin
kıyısında olan biri olarak hala bir anlam veremedim. Düşün halkta ki kafa
karışıklığını sen! Dikkat edersen “eylemlerin kıyısında” yım dedim. Zaten
eylemlerin içinde olmak benim genimde yok kanka. (Ağız alışkanlığı kızmadın
umarım.) Genimde yok dedim çünkü biz devleti her daim ensemizde bir nefes
olarak gördük, yaşadık, hissettik. Eğer zamanın varsa biraz kendimden de
bahsetmek isterim.
Ben memur çocuğuyum.
Emekli memur baba, ev hanımı bir annenin oğlunun eylemlerde işi ne! Eylem
yapacak vakit ve enerji babasının ya da halkın parasını yiyenlerde var. Benim
ne param ne enerjim var açıkçası. Devletin okullarında, devletin
üniversitesinde okudum. Hatta üniversiteden mezun olup, vatan borcumu devlete
olan kredi borcumdan önce ödedim. En kısa zamanda iş bulursam devlete olan
kredi borcumuda ödemeyi planlıyorum. Zaten sağ olsun Kredi Yurtlar Kurumu
zahmet etmiş ödeme planını ev adresime kadar yollamış. Devletin alacağına sadık
olduğu kadar bende borcuma sadığımdır. Taşı sıksam suyunu çıkartırım diyemesem
de polise taşta atmam nihayetinde. Delikanlıyız neticede. Borcum borç, söz en
kısa zamanda ödeceğim kanka. (Ağzımdan kaçtı, tamam bir daha demeyeceğim.) Bizde devlete yamuk olmaz. Üstelik KPSS’ye
çalışıyorum. Eylemlere katılıp güzelim memuriyet şansımı mı yakayım. Bölümümden
ötürü kazanmak için neredeyse bütün soruları doğru cevaplamam gerekse de umut
fakirin ekmeği neticede. ÖSYM’ye ailecek aboneyiz zaten. “ Emeğiniz
Emanetimizdir” sloganına gönül verenlerdeniz yani. Bizimkiler hiç yoktan polis
ol diyorlar ama bu eylemler biraz gözümü korkuttu açıkçası. Ne olacağıma bir
türlü karar veremedim. Ama eylemlerdeki insanlarda da bu kafa karışıklığını
gördüm. Benim görüşüm olan biten tamamen “Can Sıkıntısı” nın bir ürünü. Birde
gelir dağılımının adaletsizliği diyorlar. İki ağaç için başladığı iddia edilen
eylem hem senin hem ülke için bir “Hatıra Ormanı” na dönüştü sanki. Silkelenmek
iyidir bazen ama bugün iki ağaçtan böyle eylem oluyorsa yarın çığ gibi gelecek
işsiz ordusu vallahi darbe yapar Başbakanım. Bense şu an dersaneye gitmiyorum.
KPSS’ye az kaldı ve ben yarı zamanlı bir işte çalışıyorum. Sigortalı bir işim
olmamasına rağmen genel sağlık sigortamı her ay aksatmadan yatırıyorum. Allah
devletimize zeval vermesin demekten kendimi ise alamıyorum. Bu arada yarı
zamanlı işim ne diye soracak olursan seyyar satıcılık yapıyorum on gündür. Epey
gaz maskesi ile gözlük sattım. Allah bereketini versin. O yorgun torbalı
gözlerinden öperim. Kendine iyi bak.
Allah’a emanet ol.
Sevgilerle
Kızılay’dan Seyyar Kemal
önemsiz not: Şebnem Ferah'da sana mektup yazmış başbakanım. Eğer geri cevap yazarsan yeni albümünün temcit pilavından hallice olduğunu söyle sana zahmet. Sıktı hep aynı tip şarkılar. Birde Serdar Ortaç'a laf söylerler.Şebo keşke vodafone reklamları yerine farklı şarkılar yazmayı denese.Saç,baş değiştirmekle müzikal yenilik olmuyor dersin.Belki evlenme zamanı gelmiştir.En az üç çocuk değil mi Başbakanım!
etiketlemekgerek:
Başbakana Mektup,
Gezi Hatıra Ormanı
BENİM YALNIZ VE GÜZEL ÜLKEM
Benim yalnız ve güzel ülkem,
Daha düne kadar genç nüfusu ile
övünenler şimdi “lan biz ne yapacağız” diye kara kara düşünüyor(dur umarım).
Onlar düşünmeyecekte ben mi düşüneceğim. Ki bu ülkede gençliğin düşüncesine bir
değer veriliyorsa bende Mustafa Keser’in askeriyim. Siyasetin kontrolsüz gücü
ile bıyığı bile terlememiş ergenlerin karşılaşmasını kimi kesimler sevinçle
izlerken kimi kesimler şaşkınlıkla izliyor. Üstelik herkesin, gençlik profilini
tanımlamak için bu olayı bekliyormuşçasına bir ağız birliği içinde olması
cabası. Kimi ise hiç çekinmeden lafı yapıştırıyor: “Böyle hükümüte böyle ergen”
. Yedinci sınıf öğrencisi Oya’nın
üstünde Red Hot Chilli Peppers t-shirt’ü ayakkabısının dibinde dönen biber gazı
kapüsülü. Bende “Under the Bridge” i severim ama köprünün altından o kadar
fazla su geçmemiş demek ki, bu ülke on yılda bir adet görüyor. Allah’tan eskisi
kadar kan gövdeyi götürmüyor. Ne olursa olsun toplumun psikolojisi bozuk hiç
kuşkusuz. Kafası bir hayli karışık. Sevgi ile nefret arasında sınır felan da
yok bizde. Bildiğin bodoslama dalıyoruz her olaya. Öyle garip bir sevgi varki
bizde, severken dövmekten beter ediyoruz. Ne de olsa bir zamanlar birini
sevdiğimizde ağaca bir kalp oyarak içine baş harflerimizi yazıp sevgimizi
gösterirken, şimdi kendi duvarımıza kitabını elimize hiç almadığımız bir
yazarın / şairin okkalı bir cümlesini/mısrasını ele güne karşı paylaşıyoruz.
Üslup değişikliğinden çok şekil değiştiriyor her şey. Eskiden posterciler arabesk şarkıcıların,
yarış arabalarının, Jan klot vandaymın, Çak morisin, Rambo’nun resimlerini
poster olarak satarken şimdi posterciler Kurt Cobain, Jimi Hendrix, Bob Marley,
Fight Club, Che Guera posteri satıyor. İşportacı diye geçme! İşportacı toplumun
hep ortada görünüp genelde görmezden gelinen ideolojisidir aslında. Bu devletin
başına ne geldiyse hep detayları görmezden geldiğinden gelmedi mi? Spiker,
seyyar satıcı teyzeye sattığı şeyin ne olduğunu soruyor. Teyze saf bir
gülümsemeyle meşhur bir adam ama çıkaramadım şimdi diyor gülerek. V for
vendetta maskeleri satan teyzenin yüzünde maske felan yok. Çok gerçek, çok
samimi, çok dürüst. Açıklama yapıp ekmek parası be yavrum bile demiyor. O en
azından neyi bilip neyi bilmediğini çok iyi biliyor. Bu maskeleri takanlar V
for vendetta nedir, Frank Miller kimdir böyle bir şeyi niye yazmış diye
sorguluyor mu? Google bu işlerden çok ünlülerin boyları ya da yaşları için
kullanılıyor. Başka şeyler de varda oralara pek girmeyeyim şimdi. Koskoca sosyoloji profesörleri, öğretim
üyeleri, sosyal medya uzmanları, yazarlar, çizerler “ yeni gençlik bir başka,
yeni gençlik çok zeki” diyor. Neye bakarak? Sağa sola yazılan mizahi sloganlara
bakarak! Mizahın içinde us bulunur ama bu adamı Aynşitayn yapmaz ki hacı. Fikfik
bir aklın ürünü olan sloganlara, duvar yazılarına bakarak yeni gençlik canavar
maşallah demek bizim çocuk zeki ama çalışmıyor demekten ne kadar farklı bir
bakış açısının mahsülüdür ayol! Hayatında sobanın üstünde kestane pişirmemiş gençlik
tweeterda sanki yıllarca baca temzilemiş gibi “hey gidi güzel günler”
diyebiliyor. Çünkü şu an ki gençliğin
sahip olduğu adam akıllı bir mazi bir nostaljinin olmayışı onları eyleme gebe
kılıyor. Darbe görmemiş, derin devletten ziyade memur olarak devletin serin yerlerinde
uyuklayan, develüasyon nedir bilmeyen, ekonomik krizin içinde yaşayıp onu
hissetmeyen bir nesil var ortada. İyi ya da kötü bir olay olsa da içinde yer
alsam gibi hastalıklı olduğu kadar anlaşılabilir bir eylem var ortada. Çünkü insanın
başına ne gelirse ya meraktan ya İnstagram’dan gelir. İnsanların öldüğü bir trafik
kazasının fotoğrafını çeken, kendi bebeklerine akla gelmez şeyler yapıp video klip
yapan, tıklanmak için tırlattığımız zamanların eteğindeyiz. Her şeyi
abarttığımız gibi eylemide,gençliğide, sosyal medyayıda yine fazla abartıyoruz.
Bu gün facebook’ta tweeter da gezi parkı eylemlerinde fotoğraf çektirip
altına “devrim var dediler geldik” yazan
ortaokullu, liseli çocuklar yarın işsiz kalacakları, ölümüne rekabetin olacağı
bir dünyaya “ keşke gelmez olaydık” diyecek kimbilir! Sonrası nerede devlet,
nerede millet nakaratı. İki ağaçla
başlayan eylem odunsu tespitlerle devam ediyor. Can sıkıntısı insana ne
eylemler yaptırıyor işte. LYS’ye haftaları kalmış Mert “eylem bahane burada ki hatunlar şahane
diyor” . Belkide en makul eylemi o yapıyor.
etiketlemekgerek:
deneme
GEZİ PARKI EYLEMCİ PROFİLİ
1. Gün
Eylem’e katılan toplam eylemcinin sadece %5’i halktı. Ve bu oran neredeyse her
gün değişik kişilerle hep aynı kaldı.
2. Gün
ise bu eyleme destekçi gibi görünmek isteyen Parti Üyeleri (CHP, TKP, İşçi Partisi,
Halk evleri), Siyasi Öğrenci Kollektifleri, bir miktar Provakatör ve meraklı
halk oradaydı.
3. Gün
birinci ve ikinci günün birleşmesi kadar kişi ve eylemciyi bir araya getirdi.
Ayrıca yerli ve yabancı ajanlar bu kargaşada yerini almış oldu.
4. Gün
İlkokul öğrencileri, Lise öğrencileri, Üniversite öğrencileri, özel banka
çalışanları, basın, sanatçılar (Oyuncu, şarkıcı, yazar, çizer)
5. Gün
ile üçüncü gün neredeyse aynı eylemciler ortalıktaydı.
6. Gün parti üyeleri çekilirken yerini meraklı ve
heyecanlı öğrencilere bıraktı.
7. Gün
artık yorulan provakatörler ve Siyasi Öğrenci Kollektiflerinin günüydü.
8. Gün
farklı öğrenci grupları varken
9. Gün
ortalıkta üç-beş çapuling
10. Gün
ise buralara neler olmuş diyen meraklı Halk, eylemi bile ekmek parasına çeviren
İşportacılar, olan yine kendilerine olan emekçi temizlik görevlileri, şaşkın
emekliler ve yüreğine su serpilen ev hanımlarının günüydü.
Meydandakiler kimdi diye bir soru sorulduğunda genel manada
“İŞSİZLER” denilebilir aslında. Çünkü Kamu ya da özel sektör çalışanının eyleme
katılma gibi bir ihtimali pek yok. Emekliler ve ev hanımlarının meydanlarda
olmadığı da pek açık. Bu İŞSİZLER tabirimin içeriği çoğunlukla ÖĞRENCİLER.
İŞSİZ OLMA İHTİMALLERİ YÜKSEK OLAN ÖĞRENCİLER.
HALK OLARAK:
DENGESİZİZ! EYLEMİ BİR ANDA ŞENLİĞE ÇEVİREBİLİRKEN HER ŞEYİN
BOKUNU DA ÇIKARMA POTANSİYELİMİZ OLDUĞU APAÇIK BİR GERÇEK. ORJİNAL EYLEM VE
PROTESTO GELENEĞİMİZ HENÜZ YOK. BÖYLE BİR ŞEYİN OLUŞMASI İÇİN HALA ZAMANA
İHTİYAÇ VAR.
AVM GENÇLİĞİ AVM’ye
KARŞI:
Polis Biber gazı yerine Burger King sosu kullansaydı AVM
GENÇLİĞİ AVM’ye KARŞI gibi görünsede meydanlardan AVM’ye koşardı. İki ağaç için
ormanı yok eden vandallar görmezdik bizde.
EMEKÇİLERİN HAKKINI
KORUYAN KAPİTALİSTLER:
Mehmet Ali Alabora’nın Banka
reklamlarından köşeyi dönerken emekçilerin, gezi parkı eylemcilerinin hakkını
savunma mücadelesi ne ironik! Keza Okan Bayülgen gibi her tür kapitalist ve
tüketim reklamında sesini kullanan, yıllarca gençliğe popüler kültürün bel
altından seslenen bir adamın Che’cilik oynama merakını Tweetırdan lanse etmesi
ne trajikomik bir durumdur!
GENÇLER, ÖĞRENCİLER:
Bir darbeye veya bir
devrime şahit olmamış ve bunun sonuçları hakkında ufacık bir bilgisi olmayan
gençler “ TEK YOL DEVRİM” , “ HUZUR İSYAN’DA” sloganlarına çok çabuk
kapılabiliyor. Onlara “KAMU SPOTLARINDA” Suriye’de olan biteni çok işlevsel
olarak anlatmak gerekiyor sanırım. İki ağaç için eylem yaptıklarını
söyleyenler, yüzbinlerin ölümünde niye bu kadar birlik olamadı. Tüm suç enerji
içeceklerinin mi?
BİLİŞİM PSİKOLOJİSİ
VE BİLİŞİM OKURYAZARLIĞI:
Bilişim Psikoloji diye bir terimi ilk kez
ben söylüyorum ama Bilişim okuryazarlığı ile iligli ne doğru düzgün bir çalışma
ne işe yarayacak bir eğitim planı var ortada. OKULLARDA SOSYAL MEDYA DERSLERİ
BİLİŞİM OKURYAZARLIĞI İÇİNDE VERİLMESİ ŞARTTIR.Bilişim öğretmeni alımı yapmayan
Milli Eğitim bunları öğretmen olarak alsa bile bir şey değişmez çünkü
üniversitelerde ki öğretim üyelerinin sosyal medya ve genlik ile aralarında
uçurumlar var. Onlar yalandan TÜBİTAK projeleri ile keselerini doldurmaya devam
etsin.
ANA AKIM MEDYA NE YAPTI
NE YAPMADI:
Meyda gezi parkı
olaylarında olan biteni göstermediği gerekçesi ile suçlandı. Bir iki televizyon
kanalı hatta genel anlamda bir kanal (halk tv) olayların akışını taraflı ya da
yanlı verdi diye de eleştirildi. Herkes hükümet yüzünden medyanın sessiz
kaldığını, bir baskı sonucu medyanın susturulduğu düşüncesinde. Bence olay bu
kadar basit değil. Ana akım medyanın
tarihi medya patronlarının devrimleriyle doludur. bu açıdan ana akım medya
susturulmadı ya da olayların görüntülemeleri engellenmedi. asıl gerçek meyda
bilerek ve isteyerek sustu. ki bu yüzden olayların veri akışı sosyal medya
üzerinden cereyan etmek zorunda kaldı. sessizliğin nasıl bir silah olarak
kullanılabileceğini gösterdi. ortada bir suç varsa onu kendisi yerine yansıması
olan sosyal medyaya yaptırdı. sosyal medya’da bulunan klavye devrimcileri ve
tweeter çapulingleri bilgi kirliliği ile ortalığı karıştırdı. ana akım medya
sahipleri ise bu duruma daha çok sevindi. onların yapmak istediklerini sosyal
medya daha güçlü bir şekilde yaptı ve suçu üstüne aldı. bu açıdan zafer sosyal
medyanın değil ana akım medyanındır.
ANNELER VE BABALAR
ÇOCUĞUNUZ DERSANEYE DEĞİL EYLEME GİTMEK İSTİYOR:
BU OLAYLARDA SİZİN
PAYINIZ DA BÜYÜK! Birçok öğrenci, genç gerçek hayatta var olacak bir alan
bulamadığı için sosyal medyada var olmaya çalışıyor. GERÇEK HAYATTA TAKİP
EDİLMEYEN GENÇLER TWEETER’DA “BENİ TAKİP EDİN LÜTFEN” diyor aslında. Bir yere
bağlanmak, bir aidiyetin içinde varlığını hissetmek/hissettirmek istiyor. Ailelerin çocukları ile birlikte tekrar
öğrenci olmaları gerek. Dersaneye gidiyorum diye çıkıp eylemlere katılan
öğrenciler o kadar çok ki belkide eylemlerin önemli bir kısmını onlar
oluşturuyor. Bir de dersaneye gitmeyen gençler…
ÜNİVERSİTELER VE
EĞİTİM KURUMLARI:
Kimi üniversitelerin bu olaylara destek verdiği bile
söylenebilir. Bu Üniversiteler içinde özgür-açık platformların eksikliğinden
kaynaklandığı gibi öğrencileri bilgilendirici her hangi bir program
yürütülmemesinden de kaynaklanmaktadır. BAZI ÜNİVERSİTELER ALENEN BİRİLERİNİN
UŞAKLIĞINI YAPARKEN ÖĞRENCİLERİ YEM OLARAK KULLANMAKTADIR.
DİL VE KÜLTÜR
FESTİVALİ GÜME GİTTİ:
Gülen Hareketi olarak bilinen hizmet aktiviteleri Gezi Parkı
olayları ile es geçildi. Aslında aynı zaman dilimine denk geliyor olması bir
tesadüf olamaz gibi geliyor ama hayırlısı. Özellikle İZMİR’de Körfez
dersanesine ve Asya Finans’a yapılan saldırılar, Ankara’da Halk ve Ziraat
bankası dışında diğer özel banklara zarar verilmemiş olması ister istemez
insanın aklına farklı senaryolar getirmiyor değil.Bu açıdan eylemin her ilde
farklı cereyan ettiğini ve o şehrin dinamikleri ile beslendiğini görmezden
gelmeyelim. Gezi parkı ve sonrasında ki olaylar gençliğinde kendi içinde
başkalaşım geçirdiğinin resmidir. BENCE
BU KADAR GENÇ NÜFUSA SAHİP BİR HÜKÜMETİN KOLAY KOLAY UYUMAMASI GEREKİR. ÇÜNKÜ
GENÇ NÜFUS İNSANIN UYKUSUNU KAÇIRACAK DENLİ FARKLI GELECEKLERİN EMARESİDİR.
ARAŞTIRMA KURUMLARI,
BANKALAR, ÖĞRETİM ÜYELERİ: ARAŞTIRMA KURUMLARI DIŞ KAYNAKLI KURUMLARA
YANLIŞ BİLGİLER SUNDUĞU GİBİ, BAZI BANKALAR SIRF DAHA FAZLA PARA VE MÜŞTERİ
KAYBETMEMEK İÇİN BU OLAYLARA DESTEK VERDİ. (GARANTİ BANKASI GİBİ) Kimi
televizyonlarda çıkan Kadir has ve Bilgi üniversitesi sosyalbilimcileri ise
olayı kendilerince yorumlamaktan vazgeçmedi. Ki NTV ‘de bu bir liderin olmadığı,
kendi kendine örgütlenen bir olay olduğunu öne sürdüler. Oysaki bu tür
eylemlerin bir lideri zaten olmaz. Birden fazla başlı bir yapılanmanın
yansımalarını izledik çünkü hep beraber. Biraz veri analizi ve veri madenciliği
ile ilgili olanlar zaten Facebook ve Tweeter gibi yerlerin büyük bir sosyolojik
veri kaynağı olduğunu bilirler. Ki bunları kullanan Türk gençliğinin neyle gaza
geleceği, neye gülüp neye ağlayacağı birçok analiz şirketi ve sosya medya
manipülatörleri tarafından az çok çözülmüştür.
GEZİ PARKI
PLATFORMUNUN İLGİNÇ LİSTESİ: BU LİSTEYİ HALK MI HAZIRLADI? TABİ Kİ HAYIR.
BU LİSTE KİMİN İŞİ? ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ, HAVAALANI ve ENERJİ SANTRALLERİ yapılmasın
deniyor.
ALMANYA YENİ HAVA ALANI YAPMAMIZI İSTEMEZKEN ( Aylar
öncesinde Türk hava yollarını itibarsızlaştırma haberleri gündeme geliyorken)
İNGİLTERE BOĞAZ İSTANBUL’A KARŞI ÇIKARKEN ( Çevreci
örgütlerin bir çoğunu İngiltere destekliyorken)
YUNANİSTAN, İRAN, SURİYE KOMŞUDA KARIŞIKLIK VARKEN BİZE NE
DÜŞER HESABI GÜDERKEN
AVRUPA’NIN HEMEN HEMEN HEPSİ ENERJİ SANTRALLERİNİ KURMAMIZI
İSTEMEZKEN ( Hem kendi hemde başka ülkelere enerji sağlayacak yapılar kurulmak
isteniyorken)
SANATÇI KESİM:
69 kuşağına meraklı ne kadar çakma hippi varmış onu gördük.
Çiçek çocuğunu imaj olarak takınan oyuncuları izledik. O zaman adama sorarlar;
Hepsinin en az iki
tane otomobili vardır. Üçüncü köprü istemezler ama lüks araçlarından
vazeçmezler. Rahatlarından da feragat etmezler.
Hemen hemen hepsi tüketici olmayı teşvik edici (Film, dizi,
konser, reklam…) projelerin içinde yer alırlar ve enerjinin en fazla
kullanıldığı sektörlerde çalışırlar. Hem halkı fazla tüketmeye, fazla
konuşmaya, fazla yemeye-içmeye-izlemeye davet ederler hem de enerji santralleri
yapılmasın derler. Al bir kaya nerene dayarsan daya durumu…
Hiçbiri bir şehirden diğerine toplu taşıma araçları, tren,
otobüs kullanmayıp uçaktan vazgeçmezler ve o kıymetli kıçlarının business
koltuklara layık olduğunu düşünürler. UÇAK SEVİCİ olmalarına rağmen havaalanı
istemezler.
Söyledikleri sözler ve istedikleri talepler kendilerinin
değil birilerinin onlara gösterdiği şeydir. Halkın içinde bile oyunculuklarına
devam ederler. KENDİ ÇALAR KENDİ OYNARLAR…
HÜKÜMETE DÜŞEN:
yapılacak her türlü
proje daha açıklayıcı ve soru işaretlerini yok edici şekilde açıklanmalı.
betonlaşmayı önlemeli ve büyük projelere dikkatli adımlar atmalı.
bu olayı ne çok büyütmeli ne de çok küçümsemeli.
öğrencilerin üzerinde ki bu gereksiz sınav yükü biraz
hafifletilmeli ve acilen ders içerikleri eğlenceli hale getirilmeli. öğretmen
ve aileleri devreye sokacak yöntemler bulmalı.
fatih projesi’ne farklı eğitsel yönler ve içerikler
eklenmeli. ya da fatih projesinin genel
anlamda bir işe yaramayacağı tekrar gözden geçirilmeli
dersaneler şehir merkezlerinden farklı bir bölgeye taşınmalı
(özellikle kızılay’da ki dersaneler- dersane öğrencilerinin eylemlerle ilişkisi
düşünülünce)
kriz yönetiminde sınıfta kaldığımız görmezden gelinmemeli
polis eğitimi tekrar gözden geçirilmeli, polis alımında
psiko-sosyal mülakatlar yapılmalı.
sosyal medyanın hızlı “itibarsızlaştırma” yönü yine gerek
sosyal medya gerek ana akım medya yolu ile iyi açıklamalar ve görseller
sunularak insanların farkındalığı sağlanmalı . Demokratik protesto nasıl
yapılır ? sorusuna cevap bulmalı
etiketlemekgerek:
gezi gözü arpacık,
gezi parkı analiz,
GEZİ PARKI EYLEMCİ PROFİLİ
30 Mayıs 2013 Perşembe
Gökhan Özcan'dan zor bir soru: BEN KİMİM?
2012'nin son ayları.Gökhan ağa bey gazetenin sessiz bir köşesinde usulca bir şeyler karalamış.Bende geç keşfettim diyelim bu yazısını.
Ben kimim?
Adım filanca... Yaşım şu... Büyük bir şehirde, ortalama bir semtte, küçük bir apartman dairesinde yaşıyorum. Günde sekiz saat bir devlet dairesinde çalışıyorum. Bildiğiniz sonu gelmez evrak işleri... İşimi sevdiğimi söyleyemem. Daha doğrusu düşününce sevilecek bir tarafını bulamıyorum. Aslında ben mühendis olmak istiyordum, ama sınavını kazanamadım. Taşrada, adını vermek istemediğim küçük bir şehirde işletme okudum. Okul bitince kısmetmiş, kapağı çalıştığım kuruma attım. On yılı aşkın bir zamandır bu kurumda çalışıyorum. Emekliliğime daha epeyce zaman var. Sıkılıyorum burada ama yapacak bir şeyim yok. Kira, faturalar, çocukların okul masrafları, mutfak masrafı derken, ancak kıt kanaat geçiniyorum. Neyse ki işim pek o kadar yoğun değil... Gelen evrakları sayı veriyor, mühür vuruyor, ilgili klasörlere koyarak arşive kaldırıyorum. Boş kaldığımızda beraber çalıştığım arkadaşlarla laflıyoruz biraz. Genellikle olan bitenden, haberlerden, akşamki dizilerden, yarışmalardan... Eskilerden bahsettiğimiz de oluyor bazen... Bir de yapmak isteyip de yapamadıklarımızdan. Oradan buradan, aslı astarı olmayan laflar işte...
Evime toplu taşım araçlarıyla gidip geliyorum, otobüs, metro... Arabam var ama benzin çok pahalı olduğu için işe gidip gelirken onu pek kullanmıyorum. Ayrıca evimin bulunduğu sokakta park yeri problemi de var, bu sebeple kendine bir park yeri bulanlar bir daha arabalarını yerinden kıpırdatmamayı tercih ediyorlar.
Akşamları tek eğlencem televizyon... Çocuklar her akşam erkenden odalarına çekilip internete takılmaya başladıkları için televizyon bana kaldı. Hemen her akşam izlediğim belli programlar var, diziler daha ziyade... Çayı koyup oturuyorum televizyonun başına... Zaman gelip geçiyor zaten...
Hafta sonu evin işleri, alışveriş, ziyaretler vesaire derken bir şey anlamadan gelip geçiyor. Pazartesileri sanki işe hiç ara vermemiş gibi bezgin bir halde yeniden iş... Zamanın içinde kaybolup gidiyor insan... Sanki manasızca dönüp duruyoruz.
Çocuklarla pek görüşemiyoruz desem yeri... Hepsinin okulları çok yoğun... Bütün çocukları astronot olacaklarmış gibi yetiştiriyorlar artık. Pek uzaya filan giden yok ama durum böyle... Okul, sınav, dersane, sosyal etkinlik, hiç boş vakitleri yok. Olursa da internetin başındalar. Yemeklerde birkaç kelam edebiliyoruz, o kadar... Büyükleriyle konuşmaya pek hevesli de değiller bugünkü çocuklar. Hoş bizim de konuşacak pek bir şeyimiz yok ya!
Bazen uzun uzun hayatımı düşünüyorum, mahzun oluyorum. Çok başka beklentilerim vardı gençlik yıllarımda. İnsan o yaşlarda çok hayaller kuruyor. Sonra bir yerden kapılıyorsun akıntıya, bir bakmışsın yıllar geçip gidivermiş. Hayaller, insanın içini sızlatan kırık birer hatıra...
İşyerimdeki masamın üstünde küçük bir kaktüs var, üstünde de küçük kırmızı bir çiçek... Gerçek bir çiçek mi, yoksa oraya kurutularak mı kondurulmuş, bilmiyorum. Bildiğim hiç solmadığı... Kendimi bu kısır döngü içinde tükenmiş hissettiğimde her şey bana o kaktüs gibi dikenliymiş gibi geliyor. Ve o kırmızı çiçek de nefes alıp vermemi sağlayan küçücük bir hava deliği...
Benim yaşadığım şehirde, insanlar kendilerinden bahsetmeye başladıklarında, büyük ekseriyeti eminim ki benim kurduğuma çok benzeyen cümleler kuruyor. Bazen kendi hayatım ve bütün o kayıp hayatlar adına işyerinin buğulanmış penceresine parmağımın ucuyla şöyle yazıyorum:
- Ben kimim?
etiketlemekgerek:
ben kimim,
gökhan özcan,
köşe yazısı,
yeni şafak gazetesi
29 Mayıs 2013 Çarşamba
Hep havamızı alırken-Orhan Veli'den GÜZEL HAVALAR
beni bu güzel havalar mahvetti,
böyle havada istifa ettim
evkaftaki memuriyetimden.
tütüne böyle havada alıştım,
böyle havada aşık oldum;
eve ekmekle tuz götürmeyi
böyle havalarda unuttum;
şiir yazma hastalığım
hep böyle havalarda nüksetti;
beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli'yi çok düz adam bulurdum açıkçası.Ama düz dediğimiz adamlar bazen hem düzüyor hem üzüyor.
etiketlemekgerek:
düz adam,
edebiyat,
güzel havalar,
orhan veli,
orhan veli kanık,
şiir
Kaydol:
Yorumlar (Atom)



